12 Eylül


12 Eylül darbesi tüm devrimci demokrat kurum, güç, kişiler gibi bizi de bir seçim yapmakla karşı karşıya bırakmıştır. Ya darbeye tavır alarak giderek artan ölçüde güçleşecek koşullara rağmen geçerli yöntemler, gerekli önlemler ve uygun düzenlemelerle mücadeleyi sürdürmeye çalışmak, ya da kısa vadeli çıkarlarını ön pilanda tutarak, başının çaresine bakmanın yollarını arıyarak, bana dokunmıyan yılan bin yıl yaşasın misali ‘tarafsızlık’ tutumu ile gelişmelere seyirci kalarak, zamanla sistemin parçası haline getirebilecek teslimiyet tutumunu benimsemek. Kısacası ya mücadeleyi ya kendini yeni koşulllara uyarlamaya çalışmak. Bildiğimiz gibi koşullarımızın çok olumsuz olmasına ve hiç bir somut hazırlığımız olmamasına rağmen, hiç tereddüt etmeksizin birinci yolu seçtik ve bugüne dek gücümüz ve olanaklarımız ölçüsünde konumumuzun gereklerine uygun biçimlerle gereklerini yerine getirmeye çalıştık çalışıyoruz.

Darbeden bu yana uzunca bir süre geçtiği halde etraflı ve ayrıntılı düşünebilmek için yeni yeni olanak bulabiliyoruz. İlk iş olarak aldığımız kararın kişisel yaşamımız bakımından anlamını, etkilerini ve birlikte getireceği sonuçları düşünmek gerektiğine inanıyoruz. Bu seçimin doğurduğu ve doğurabileceği güçlüklerin ve sorunların gözönünde bulundurulması ve kestirilmesi, çareler bulunması ve uygun gerekli önlemlerin alınmasının ön koşullarıdır. Sorunları görmezden gelmek, yok farz etmek ya da zanetmek yerine baştan olanı görmeye, olabileceği kestirmeye çalışmak, hayalkırıklığına düşmemek ve güçlüklere daha iyi göğüs gerebilmenin en sağlıklı yoludur. Sorunlarla karşılaşıncaya dek, gerçek anlamı üzerinde düşünmekten kaçmak, sorunun salt ‘mantıki’ kabulü, çözümü güçleştirir hazırlıksız yakalanmaya yol açar.

Her yerde ve her zaman hak ve özgürlükler için mücadele edenler çeşitli maddi manevi baskı ve eziyetlere muhatap olmuş sayısız meşakkatlere göğüs germek, maddi manevi fedakarlıklarda bulunmak zorunda kalmışlardır. Ve her yerde ve her zaman devrimcilik kendine özgü güçlükleri olan bir yaşayış olagelmiştir. Devrimci mücadelenin tarihi, büyük devrimci önderlerden sıradan bir militana kadar devrimcilerin kişisel yaşamı bunun sayısız örnekleriyle doludur. Yoksulluktan hastalığa, aile sorumluluğndan politik mücadelenin güçlüklerine, bilimsel çalışmadan mahalle bakkalına görünmemek için evinin yolunu değiştirmeye, parti için mücadeleden kitle eğitimine dek tüm yaşamı büyük güçlükler ve ağır yüklerle geçmiş Marx ı düşünmek bile bunu anlamaya yeter. İşte parklarda fotograf çeken Che, işte bulaşıkçılık yapan Ho Şı Min ve işte yıllrca süren sürgün yaşamınında pansıyon pansıyon dolaşan Lenin. Daha istendiği kadar örnek bulunabilir.

Bir dikta yönetimine karşı mücadele etmek bu güçlükleri bir kaç kat arttırır. Dikta koşullarında mücadele edenler yıllarca başta yaşam hakkı ve güvencesi olmak üzere her türlü insani hakkından ve hukuksal güvenceden yoksun olarak mücadele etmek zorundadırlar.

Baskı, zulum ve zorbalığın her türlüsü, günlük, sıradan olay haline gelir. Bu, devrimci ile sınırlı kalmaz, yakınlarına ve giderek dostlarına dek genişler, Bu koşullarda devrimci, en olmadık yer ve zamanda en beklenmedik rastlantıların yıpratıcı etkiside, en yakınlarından başlıyarak genel bir güvensizlik ve ihtiyatla, çok katı kişisel ve kollektif bir disiplin altında, bazen hiç tanımadığı insanlarla, çoğu kez tümü ile yabancısı olduğu çevrelerde ve yalnızlaşma, genellikle yoksulluk ve olanaksızlıklarla birlikte çalışmak durumunda kalır .

Mücadele edilen güç, yalnız gaddar, zorlu ve zalim değil, bir o kadar da güçlü kurnaz, bilgili ve tepeden tırnağa örgütlü bir güçtür. Söz konusu olan kısa vadede mevcutları ve potansıyelleri ile güçlü, insiyatifi elinde bulunduran bir düşmana karşı sürdürülecek , uzun vadeli soluklu bir mücadelenin yürütülmesidir. Böyle bir mücadele serinkanlılık, bilgi, deneyim, akıllılık, yaratıcılılk ve hepsinden önce ve önemlisi küçük dalgaların korkunç aşındırıcı etkisine dirençli sağlam bir irade ve sarsılmaz bir inanç ister.

Bir diktaya karşı mücadele edenler, her türlü riski ve güçlülüğü göze almak zorundadırlar. Bunu göze almıyan ve gereklerini yapmayanların uzun süre mücadele etmeleri mümkün değildir.
Bunlar, yönetime karşı mücadele eden herkes gibi bizimde karşılaştığımız, karşılaşacağımız ve yıllarca üstesinden gelmeye çalışacağımız güçlükler ve sorunlardır. Bunlara ek olarak bizim durumumuzu ve konumumuzun getirdiği ve getireceği güçlükler ve sorunlar vardır.

Herşeyden önce, çok olumsuz başlangıç koşulları ile yola çıktık. Darbe olduğunda, ideolojik hazırlığımız dışında tüm koşulllar alehimize idi. Hemen hiç bir somut hazırlığımız yoktu. Ne çalışmamıza temel olacak bir program nede bize yön verip yönetecek bir örgütlenme deviralmıştık. Arkadaşlarımızın hemen tümü bu koşullarda verimli bir örgütlü çalışma için, bilgi, deney, örgütlü ve illegal mücadele alışkanlığı bakımlarından çok yetersizdi. Hemen hiçbir maddi olanağımız ve ekonomik gücümüz ve kaynağımız yoktu.

Arkadaşlarımızın bibirine ilişkin, geçmişten gelen ve ancak zamanla giderilebilecek bazı ön yargıları vardı. Güç alabildiğimiz geniş kitle bağlarımız yoktu. Arkadaşlarımızın her biri kişisel geçimini kendisi sağlamak durumundaydı. Dışmızdaki güçlerle kurulu ilişkilerimiz yoktu. Dış bağlantılarımız yoktu. Arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu bulundukları yerde çalışmak şöyle dursun barınmakta bile güçlük çekiyorlardı. Bir kısmı cezalı, bir kısmı aranıyordu. en iyi durumdaki arkadaşlarımız bile katı bir disipşin altında insiyatif kullanarak çalışabilecek durumda değildi. Ve zaten zayıf olan haberleşme bağlantılarımız yer yer kopmaya yüz tutmuştu. Dışımızdaki siyasi güçlerin ne yapacakları belli değildi. Bir yandan arkadaşlarımızı asgarı bir güvenceye alarak öte yandan çeşitli olasılıklara hazırlanmak durumunda idik.

Bunlardan, siyasetlerin tavrının az çok belli olması, örgütlenme, bazı arkadaşların güvenceye alınması, siyasetlerle ilişkiler ve dış bağlantı kısmen, geri kalanlar tamamen bugün de duruyor.

Bildiğimiz gibi, birliğimizi, gerekli ön hazırlkları yapamadan ve bir araya gelemeden oluşturmak zorunda kaldık. Gerek kişisel ve toplu yeterli birikimin olmayışı gerekse bir araya geliş biçimimiz doğurduğu ve (zamanla daha iyi anlaşlacağı gibi) doğuracağı (kişisel ve toplu) bazı sorunlarımız olacaktır.

Bu deviraldığımız güçlüklerin yaninda konumumuzun, bugüne dek olduğu gibi (özellikle dışmızdaki güçlerle ilişkilerimizde) doğuracağı güçlükler vardır. Herşeyden önce konumumuzu bir türlü anlatamıyoruz.

Alışılmışın dışındaki bu durumumuz ve tutumumuz yadırganıyor. (kasıtlı çarpıtmalarla birlikte) Belki hangi yerleşik ilişkilerin, yaklaşımların ve statükoların değiştirilmek istendiği ve değiştirılmeye çalışıldığı anlaşıldıkça ve anlaşıldığı ölçüde önemli ve ‘etkili’ bir bölümünün tepkisi ve direnci ile karşılaşacağız.

Öte yandan keyfi olarak seçmiş olmadığımız bu konum bizim içinde bir sorundur. Kişisel değişimimiz güncel mücadele ve temel sorunların çözümü çalışmasını birlikte yürütmek durumundayız. Gerek kişi olarak gerek grup olarak değişimi ve gelişimimizi kendi elimizle ve dışarimiza ilişkin mücadeleye bağlıyarak sağlamak durumundayız.

Tasarladığımız çalışma (çalışma planında da görüleceği gibi) küçüksenmiyecek (ne önemi ne de güçlüğü) bir çalışmadır. Temel sorunun önümüze koyduğumuz bölümü bile (ki daha fazla sınırlandırmamız mümkün değildir.) oldukça önemli bir iştir ve güçlükleri, hazır çözümlerin uygulanması ile karşılaştırılamıyacak ölçüde fazladır. Üstelik bu çalışmayı, kişisel değişimimiz, güncel mücadele ve sayılan koşullarda sürdürmek durumundayız. Bir başına bu iş bile yoğun, enerjik ve uzun süreli bir çalışma gerektirir. Unutmamak gerekir ki, ne Kurdistan da marksist leninist bir partinin yokluğunun nedeni iyi niyetli devrimcilerin olmamasıdır ne de bu sorunun çözümü için iyi niyet yeterlidir. hemen her bakımın bizden avantajlı ve en az bizim kadar iyi niyetli olduklarını varsayabileceğimiz güçler bile bu sorunun altından kalkamamaktadırlar. Durumumuz ise çalışmamızı güçleştirmektedir.

Bu verilerin de ışığında, geleceğe baktığımızda, bizleri güç, yıpratıcı, ağır görevlerin ve her bakımdan güçlüklerle dolu bir yaşamın beklediğini görürüz.

Bazılarımız daha şimdiden olduğu gibi yıllarca, sevdiklerimizden uzak canımız burnumuzun ucunda, yoksulluk ve sefalet içinde yaşamak zorunda kalabiliriz. Yakınlarımız sefil perişan olabilir, baskı ve eziyetlere uğrıyabilir.

Yıllarca uğraşıp didinip başarısızlığa uğrıyabilir, içimizden veya dışımızdan çökebilir, bize duyulan tüm güveni ve itibarımızı yitirebilir, dışımızdaki güçlere derdimizi anlatamıyabilir, destek bir yana hepsince kösteklenebiliriz. Birlilkte yola çıktığımız arkadaşlarımızın tümünü şu yada bu şekilde yitirip, bir başımıza, yapayalnız kalabilir, başta kendimiz olmak üzere değer verdiğimiz arkadaşlarımızın sandığımızdan çok farklı olduğunu görebiliriz.

Mücadele sürecinde daha önce farkında olmadığımız çok önemli zaaflarımız olduğunu görebilir, bir yandan dışsal güçlüklerle uğraşırken öte yandan bunlarla uğraşmak durumunda kalabiliriz. En kötü zamanımızda daha kötü durumda olan arkadaşlarımıza yardımcı olmak gerekebilir ya da en çok yardım beklediğimiz arkadaşlarımızın desteğini görmiyebiliriz.

Yıllarca zindanlarda ömür tüketebilir, akla gelebilecek her türlü işkenceye maruz kalabilir, her türlü ihanete uğrıyablir, arkadaşlarımızın ve sevdiklerimizin cesetlerini taşimak zorunda kalabiliriz.

Bu kararımız, katı bir disiplin altında ne kadar süreceği, ne yoğunlukta olacağı ve ne ölçüde göğüsliyebileceğimiz belli olmıyan sayısız güçlükler ve meöakkatlerle dolu bir yaşam seçmektir. Ve pek muhtemel dir ki karşılığında, görevini istiyerek ve inanarak yapmanın vereceği huzurun dışında kendimiz için hiç bir şey elde etmiyeceğiz. Bu kararımız, tüm varlıüımız ve geleceğimizi, hiç bir maddi manevi çıkar gözetmeksizin, hiç bir maddi karşılık veya iyi (?) bir toplumsal yer beklemeksizin, sadece özgür irademiz ve halkımıza olan bağlılığımızla kendimize görev olarak seçtiğimiz için, halkımızın özgürlük mücadelesine adamak kararıdır.

Bunları göze alıp almadığımızın bir kez daha düşünülmesinde ve gerek gören arkadaşların yeniden ele almasında yarar görüyoruz. Gerek gören arkadaşlara, kendine daha bir süre zaman ayırması olanağının sağlanmasının hem bu arkadaşlar açısından hem de birliğimiz açısından yararlı olacağını düşünüyoruz.

Her arkadaşın, her arkadasın eksiklerini ve zaaflarını gerekirse açık yüreklilikle ortaya koyacağını, hiç zaman kişisel zaaflara ideolojik kılıf geçirmeye gerek kalmıyacağını ve geçirilmiyeceğini umuyoruz.
Hepimize, halkımıza yararlı ve başarılı bir devrimci mücadele yaşamı diliyoruz.

1980