Unutulmak, unutulan kişininanılarıyla birlikte dipsiz bir karanlıkta yitip gitmesi demektir. Unutulmak olgusunu “hareketle” kırabiliriz. Hareket durumunda olanlar, hiçbir karanlıkta yitmezler. “Ölmek unutulmak değildir, unutulmak ölmektir.”
Sevgili Osman Aytar’ın dediği gibi Aslan Kaya “Çağımızın Bir Dervişi” idi. Onun ölüm yıldönümünde, kendisi ile ilgili birkaç satır yazılacağını umuyordum; ama yanıldım.
Şimdilerde artık yenilenmeyen ve öksüz gibi duran kendi sitesinde, bugün bile gündemi ilgilendiren, bugüne denk düşen, yol gösterici, son derece çarpıcı ve anlamlı cümleleri var AslanKaya’nın.(www.aslankaya-baz.net)
Birbirini besleyen ve tetikleyen milliyetçilikle ilgili ulusal sorunun çözümü için önerdikleri ve/veya tartışmaya açmak için yazdıkları, bakın ne kadar can alıcı:
“Milliyetçilik ulusal sorunların çözümü olabilir mi? Bu sorunu elbette yalnız başına sormak yetmez. Alternatifi nedir? ile birlikte ele almak gerekir.Milliyetçiliğin çözüm olmaması hiçbir biçimde “haksız” olduğu anlamına gelmiyor. Haklılık hiç de “çözüm” anlamına gelmiyor.”
Bu vurguyla yaptığı göndermeden önemli dersler çıkarmak gerekli. Ucube kavram“konfederalizm”e koşut gelen sosyalizm inancının ve güveninin boşuna olmadığını; günümüz Latin Amerika ülkelerindeki “Devrimci ve Sosyalist” dalgada görmek, inanıyorum ki yattığı yerde onu mutlu ediyordur.
Ölümünden sonra (09-04-2001) Aslan Kaya ile ilgili olarak yazılan yazılardan bir “kolaj” oluşturarak onu anlatmaya çalışacağım:
“O, göçmen durumunda ülkesinden uzakta yaşayan Kürdistan’lıların vicdani hesaplaşmalarındaki içsel itiraflarda suratlara çarpan tokattı” (S.Alpşen) Bu sözlere Aristo’nun sözleri ile devam etmek istiyorum. “İnsanların en korktukları rüzgarlar, saklı yerlerini açan rüzgarlardır. Alışkanlıklarımızı saklayan, o saçma örtüleri sıyırıp atmak gerekir aslında. Niceleri vicdanlarını kerhaneye gönderip davranışlarını kurallara uyduruyorlar. (Orijinal metinde böyle geçtiği için değiştirmedim.Okuyuculardan özür diliyorum.)
“Araba, ev gibi mülk sahibi olma biçiminde işleyen sistem çarklarının dişlilerinden biri olma tavrının su yüzüne çıktığı bir noktada varlığı ile, yaşam biçimi ile karşısında duran bir hesaplaşma cephesinde…” (S.Alpşen) insanların, eşyaların, dış yöneltinin, gerekirciliğin baskısı altında kalmadan kendi özgürlük anlayışını geliştirdi.
“Yaşadığı gibi öldü! Sade gösterişten uzak, derin, mesajlı! Olduğu gibi görünen, yanlışı, doğrusuyla kendisini yaşamaya cesaret eden bir güzel insandı.” (Nedim Felat)
Aslan Kaya, dünyasını kendi adına biçimlendirdi. Gurbette kendini “yabancı” görmedi. Eylemlerini, kendi dışından dayatılan bir düzenin normlarına göre ayarlamadı. Kendisi ile sürekli iletişim halinde idi. Onun yazdıklarına, hakkında yazılanlara, yaşam tarzına bakarak kişiliği, zekası, dünya görüşü hakkında bilgi edinebiliriz. En önemli projeksiyon budur. İç dünyayı dışa yansıtan en önemli olgudur bu.
Ölüm ve kölelik onun gözleri önünde dururken yıldızların düzeniyle uğraşmayı zul addeden biriydi. O,yurtdışında yaşamasından ötürü kendini kendine düşman etmiş birisi değildi. Zira hep kendini yenmiş, yenilemiş, yalnızlıkta çoğalabilmiş, farklı değerlere uyum sağlamış, özgür ve hafif esinen havayı hep soluyabilmiştir.
Sözün para etmediği koşullarda bile, eylem içinde eylem olarak ifade edebileceğimiz türden bir aktivizmi hepeleştirdi ve reddetti. Zamana ve zemine göre eleştirel düşüncenin en büyük eylem olduğunu öne çıkardı. “Bizim kuşağımız bakımından düşünmenin ve düşündürmenin eylem sayılmamış olması tam bir tahripkarlık olmuştur.”(A.Kaya).Böyle düşündüğü ve bu düşüncesini farklı platformlarda savunduğu için sıkıntılar ve acılar da yaşadı şüphesiz.
“Yiğitliğin kol gezdiği yerde murakebenin korkaklıkla eşdeğer” olduğunu iyi biliyordu. Ama o, bir dava uğruna soylu biçimde ölmektense, bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamayı yeğleyen olgunluğu ve kararlılığı gösterebildi. Etkin bir siyasi organizasyon tarafından kişilere ve kurumlara “cülus” dağıtılırken bile, bazıları gibi onun nimetine avuç açmadı. Değerli düşüncelerini, televizyonlara çıkma pahasına eğip bükmedi. Kendi değerini ayak altına düşürmedi.
Kısaca O Aslan Kaya idi ve “nev’işahsına münhasır”dı. Ölümü de yaşamı gibi sıra dışı oldu; bir ağaç gibi ayakta öldü.
“Hayatın değeri uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır. Öyle uzun yaşamışlar vardır ki, pek az yaşamışlardır. Doyasıya yaşamak, yılların çokluğuna değil, sizin coşkunuza bağlıdır.”
Anısının önünde saygıyla eğiliyorum.
S.AdnanTuran maj 30, 2005 16:01
13.04.2005, Viranşehir