Darbe sonrası ve öncesi ile ilgili neler söylenebilir? Çok şey söylenebilir. Ama ana halkalardan tutmak gerek. En temel gerçek nedir?
Darbe, hareketleri bir istihdam fazlası ile karşı karşıya bıraktı. Bu hemen herkes için geçerli. Neden? Darbeden önce de aslında bu sorun vardı. Ve yöneticiler bu istihdam fazlasını kaldıracak kapasitede değildi. Darbe bu fazlayı yöneticilere yıktı. Onlar da altında ezildiler. Bu birinci nokta.
Geçici bir çare aşağı inmekti. Amaç; hazırlanıp dönmekti. Dışarı çıkış iki sorun doğurdu: İlki bu istihdam fazlasını taşımak yüktü. Nedim; “bu ilişkiler üretici değil, tüketicidir” dedi. Haklıydı. Bu durumda ya bu adamlara iş bulmak, ya da başının çaresine bakmalarını sağlamak gerekiyordu. Adama iş, işe adam. İkisi de yoktu. Ama bir de yaban ellerde ve eloğlunun beklentileri vardı. Yani kendine çalışmak yerine kendini ayakta tutabilmek için başkasına çalışmak mümkündü. Bir kez başkasına çalışmaya başlayınca gerisi gelirdi.
Bize, adamlarımızı koşacağımız iş; eloğluna, işlerine koşulacak adam lazımdı. Ya bu durumun gereğini yapacak ya da adamlarımızı dağıtacaktık. Nedim, ikincisini yaptı. Elin işçisi olmaktansa yok olmaya rıza gösterdi. Namuslu bir yönetici bunu yapardı. Hem (enbaşta) kendini feda etti hem de arkadaşlarını kurtardı. 10 yıla dayanan bir karar halen anlaşılamıyor. Apo, birinci yolu seçti. Adamlarını işe koştu, ayakta kaldı, büyüdü. Adamları öldü. Kendisi yaşadı. İşletme müdürü oldu. Gelişti. İşletmeciliğin sorunlarını daha yakından tanıdı. Aklı başına geldi. Yada akıllandı. Akıllı bir acente müdürü oldu. Acenteciliğin kurallarını daha yakından tanıdı. Bayiliği öğrendi. Piyasa kurallarını yakından tanıdı. Baş bayioldu. Satıcılarını eğitmeye çalıştı. Zamanla kendisi eğitildi. Şimdi iflasın eşiğinde mi?
Bu hikayeyi anlamadan politika yapmak olanaksızdır. Armanc’ın, ülkeye gitmesinde kaygım yeni acentaların çıkışı olabilir.
Kesin olan bir şey var: Bu halka hizmet etmek isteyenin acenteleşmemesinin tek güvencesi; güç, yetki ve karar sahibinin içerde olmasına çalışmalıdır. İçerdeki mücadelenin dışarıdaki temsilcisi olmakla, dışarıdaki yaşamın tahrik ettiği acenteciliğin gereği olan içerdeki mücadele arasındaki ayırımı görmemek körlüktür. Bunun orta doğunun labirentlerinde mi yoksa Bürüksel’in koridorlarında mı olduğu önemli değildir. Ya da bunun İslamcın devrimci özünün keşfi ilmi yoksa piyasa ekonomisinin dayattığı realizmle mi dile geldiğinin kıymeti harbiyesi yoktur. Acente acentedir. Biri diğerinden, daha iyi de daha onurlu da değildir. Bağımsızlık ruhu ancak, 70-li yılların değerlerinin açığa çıkarılması ile diriltilebilir. Ve bunu yapmak ancak her şeyi ülke topraklarında yaratmak ve tutmakla olanaklıdır.