Muhaceratta Kürt gençleri


Genel olarak yaklaşımımız

Buradaki kürtlerin genel olarak kadınlara özel olarak kız çocuklarına ve cinselliğe bakışının ne olduğu ve aslında bu konudaki bilimsel ve ilerici tutumun ne olması gerektiği konusunda, net düşüncelere sahip olmaksızın genç kuşağın sorunlarını anlamak ve bu sorunlara devrimci çözümler getirmek mümkün değildir.

Bu konuda gerekli mücadeleyi vermeksizin sadece gençlerin yanlışlarına (belki haklı kaygılarla) karşı çıkmak gençlerin ana babalarının istekleri doğrultusunda bir yaşam sürdürmesini sağlasa bile bu özünde gerici veya tutuculuğa hizmet etmekten başka bir işe yaramayan bir tutum olmaya mahkumdur.

Bugün içinde yaşanan ortam; hak hukuku ile, bozulma ve çürümesi ile, dağılma ve çözülmesi ile haksızlık ve sömürüsü ile burjuva demokratik ve kapitalist bir ortamdır.

Bu ortamda yaşayan ve hele hele bu ortamda büyüyüp gelişen insanların bu ortamın olumlu ve olumsuz yanlarından etkilenmemeleri olanaksızdır. Burada önemli olan,bu etkiler karşısındaki tutumun ne olduğudur.

Buradaki sürgün kürtlerin büyük çoğunluğu (hiç olmazsa Türkiye kürdistan’ında olanların) kendi toplumlarının gelişmesi, ilerlemesi, yenilenmesi için yıllarca mücadele etmiş, bunun için sayısız fedakarlıkları göze almış ve yapmış, toplumlarının çoğu zaman en ileri unsurlarından oluşuyor.

Buna karşılık, buradaki yaşamda gerek kadın erkek ilişkilerinde, gerek gençlere ve özellikle genç kızlara bakışlarında tam bir feodal anlayışa en iyi ihtimalle çarpık demokratik bir anlayışa sahip oldukları gözleniyor. Belki bunu açıklamak çok güç değildir ama bunun yol açtığı ve yol açabileceği sonuçlar çok önemlidir.

Bu nedenle bu sonuçları görmek ve bunlar karşısında gerekli önlemleri alabilmek için durumu tanımlayıcı bir analiz yapmak , temel tutumları ve bunların büründüğü biçimleri tespit etmek gereklidir.

Genellikle buradaki (henüz gerçek bir toplumsal grup haline gelememiş?) Kürt topluluğunun önünde duran sorun olarak kendi etnik özelliklerini korumak konuyor.

Sorunu bu biçimiyle koymak bile tartışmalı ve çoğu zaman ulusçuluktan öteye bir anlamı olmayan bir davranıştır. Bu topluluğun kendi etnik özelliklerini koruyup korumamasının ne kadar önemli olduğu bir yana, bunu niye koruması gerektiği ve bu özelliklerin neler olduğu bile yeterince belli değildir.

Bu bizim dilimizde kültürünü korumak olarak ifade ediliyor. Peki nedir bu korunması gereken”kültür”? Homojen ve herkes için yani toplumsal kökenine, geldiği bölgeye, dünya görüsüne bağlı olmaksızın herkes için geçerli olan davranış kalıpları ve yaşam alışkanlıklarımıdır ? Yoksa feodal değer yargılarımıdır ?

Bugün Kürdistan’da geçerli olan insanlar arası toplumsal ilişkilerimidir ? Daha işin hemen başında bu kavramın ne kadar yetersiz kaldığı ve keyfi yorumlara ne kadaraçık olduğu apaçık görülebilir. Ve uygulamada herkes kendi” KÜLTÜR”üne Kürt kültürü demekle başlıyor. İstikrarlı bir toplumda bile kültürel özellikleri bulup çıkarmak bu denli güç iken, açıkça bir geçiş toplumu hem de yeterince homojenleşmemiş bir geçiş toplumu için bunu saptamak,nelerin ulusal kültürün parçası olup nelerin yerel özellikler olduğunu, nelerin gelgeç olaylar olup nelerin kalıcı özellikler olduğunu, nelerin mevcut sosyoekonomik formasyondan nelerin ulusal (ortak) ruhi sekilenmeden kaynaklandığını anlamak sanıldığından çok daha güçtür.

Bütün bunların bugün sürgün Kürt topluluğu söz konusu olduğunda, yeni yaşamın bozucu, değiştirici etkileri altında şekillenmesi de işin çabası! Daha kürdistanda insanlar bölünme ve farklılaşmaya tepki duyuyor ve bir ortak Kürtlük paydası altında birleşilmesini istiyorlardı. Mademki herkes Kürt’ü ve mademki herkes bu ülke için mücadele ediyordu , o halde, ayrılıklar olmamalıydı. Kim ne derse desin bu istek gerçekleşmedi, çünkü günlük yaşam, Kürt egemen sınıfları ile ezilen sınıfları arasındaki çelişkiler ister istemez bu ayrışmaya yol açıyordu. Şimdi dışarıda bu farklılık silindi. Denebilir ki buradaki Kürtlerin tümü çalışanlar kategorisine girdiler.

İlk bakışta , bu durumun hiç olmazsa Türkiye Kürdistanından olan Kürtlerde , sınıf bilincinin güçlenmesine yol açması beklenirdi. Ama uygulamada bugüne dek olan tam tersidir. Olabildiği kadarıyla sınıf bilinci geriledi ve burjuva milliyetçiliği ve genel Kürtlük düşüncesi egemen hale geldi.

Bunda eskiden sahip olunan sınıf bilincinin çarpık ve zayıf olmasının yanında, zaten geçerli olan sömürünün gözden kaçması ve gizlenebiliyor olmasının yanında ayrıca yabancı bir topluluğa mensup olmanın verdiği sınıf düşmanını görememenin de önemli etkisi var herhalde. Bu ulusal özlemler ve Avrupa burjuvazisinden beklentiler ile birleşince, sonuçta tamanlamıyla sınıf bilincinden ve muadelesinden yoksun bir çalışanlar kategorisi oluştu. İste kendi kültürünü korumanın bize bahsettiği şeylerden biri de budur.

Burada kürdistan dan aklımızda kalan sadece bir toprak parçası ve üzerinde yaşayan homojen bir insan topluluğudur. Kürt ağalarını, beylerini, tüccarlarını, acentalarını, ispirlikçilerini unuttuk. Çünkü gözden ırak olanlar gönülden de olurlar ! Bu durumun kadın ve gençlerin ele alınışında çok doğrudan sonuçları vardır. Kadınlara bakışta ve kadın erkek ilişkilerinde kültürel özellikler dediğimiz çoğu zaman tamda feodal gerici özelliklerdir.

Gençlere aktarmaya çalıştıklarımız da aynen böyledir. Ve bu gelecekte en büyük tehlike olan ; gençlerin kendi toplumlarına ilgisinin kaybolmasına , buradaki Kürtlerin şahsında kendi toplumlarını yargılamalarına, kendi topluluğu içinde çıkış kanalları bulamamaktan dışa düşmelerine yol açacak bir zemin oluşturuyor.

Genç kucağın kazanılması ve korunması için; yalnız teorik politik düşünceleri ile değil ,yaşam tarzı, kültürümüzden aldığı parçalar, ve insan ilişkileri değişik olan çeşitli Kürt ortamları olmalıdır. Gençler ancak kendi toplumlarında alternative kanallar varsa korunabilirler ve bugün henüz böyle çekim merkezleri yoktur.

Bu tespitten çıkan ilk sonuç; geniş ve genel bir toplumsal örgütlenmeden çok daha fazla dar ve özel bir toplumsal örgütlenmeler ve belki zamanla bunlar arasındaki köprüler aracılığı ile örgütlenmeye çalışmak gerektiğidir.

Daha geniş bir anlayışbirliği ve benzer bir yaşam tarzına sahip küçük topluluklar ve odaklar oluşması(oluşturulmaya çalışılması) öyle görünüyor ki tek gerçekçi ve gerçek çözümdür.

Gerçekçidir Çünkü; topluluk büyüdükçe etkileşimin gücü zayıflar, ilişkilerde süreklilik ve istikrarı sağlamak güçleşir, ve dağıtıcı etkilere çok daha fazla açık hale gelir. Gerçek bir çözümdür Çünkü; büyük bir toplulukta sapla samanı ayırt etmek daha güçtür, ve özgün ihtiyaçlara cevap vermesi sağlanamayacağı için kısa sürede ilginçliğini yitirir, doyurucu olmaktan çıkar. Bugüne dek uygulanandan farklı olarak böyle bir topluluğun değişik politik eğilimlerden oluşması gerekir (ama bunun olanaklılığı tartışma götürür).

BU KONUDA EN TEMEL NOKTA, BURDAKİ KÜRT TOPLULUGU İLE İLGİLİ YÜZEYSEL GÖZLEMLERDEN ÇOK GERÇEKTEN DURUM ANALİZİNE İHTIYAÇ OLDUGUDUR!

Ve bu henüz yapılmamıştır.

Bu çabada en önemli güçlük sistem ve dışsal toplumsal gerçekliğin çoğu zaman bozucu ve dağıtıcı etkileri ile artık yerleşmiş olan sistem içinde (ve çoğu zaman system için) çözüm arayışı arasındaki çelişkidir. Bu konuda yürütülecek her çaba gerçekten bu topluluğun kendisi için ve kendisi tarafından olmalıdır. Bu ise nerdeyse imkansızdır. Gözü bankasının elinde olmak o kadar yer etmiş ki kendiişinin gerektirdiği fedakarlığa katlanmak açıkça APTALLIK sayılıyor. Ve herhalde bu dunyanın en zor işi kendini en akıllı sayanlara bir şeyin yanlış olduğunu anlatmaktır. Hele hele bu yanlıştan çıkarı da varsa. Genç kusağın buradaki günlük yaşamı ile memleketteki gençlerin günlük yaşamı arasında yapılacak bir karsılaştırma belki durumun ne olduğuna ilişkin ipuçları bulmakta yardımcı olabilir. Her şeyden önce; buradaki yaşam ile memleketteki yaşam arasındaki farklar bir değil iki noktada görülebilir.

Birincisi; ki bunda herkes mutabıktır, batı kültürü ile bizim kültürümüz arasındaki farklardır. Ama birde gözden kaçan bir nokta var. Büyük kent yaşamı ile taşra yaşamı arasındaki farktır. (Nedenleri ne olursa olsun buradaki Kürtlerin yaşam tarzına ve düşünüşüne damgasını vuran, taşralılık ve köylülüktür.) Ve bu nokta gözden kaçtığı için genellikle büyük şehir yaşamının özelliklerinden kaynaklanan sorunlarda Avrupa yaşamından kaynaklanan sorunlar olarak görülüyor. Böyle olunca da, gelişip ilerlemek bir yana, ulaşılmış konumlardan da gerilere düşüyoruz, Kürtleşme sürecimizde.

İkinci dereceden bir unsur olarak buradaki durum aynı birimde bu iki unsurun bir arada bulunduğu özellikler de gösteriyor. Burada belki tüm Kürtlerin büyük yerleşim birimlerinde yaşamadıkları düşünülebilir. Halbuki ilginç olan aralarındaki önemsiz bazı farklılıklara rağmen, büyüklüğü ne olursa olsun buradaki tüm yerleşim birimlerinin büyük şehir yaşamı özellikleri gösterdiğidir. Ayrıca bizim konumumuz bu farkların görülmesine hiçte uygun değildir. O halde; sorunların ve güçlüklerin önemli bir bölümü, çoğumuzun olmazsa bile önemli birkısmimizin daha önceden bildiği (hiç olmazsa kendi yaşamımızdan tanıdığı) sorunlardır.

Buradaki yaşamda çocukların kendi kültürleri ile karsılaştıkları ilk ve belki tek ortam ana babaları ile olan ilişkileridir. Geri kalan yaşamlarında, diğer Kürt çocukları ile ilişkileri hatta kardeşleri ile ilişkileri bile okul yaşamının ve dolayısıyla dışsal kültürün uzantısıdır.

Gece ve düğünlerde veya evde oynarken veya televizyon seyrederken kaba bir kaç gözlem bunu anlamaya yeter. Çocuklar arasındaki ilişkilerin Kürtlüğün damgasını taşıyıp taşımadığının ölçüsü kendi aralarında Kürtçe konulmaları değildir, ki; bunu da eğer bir dış baskı olmazsa yapmıyorlar. Bunun böyle olmasında şaşırılacak bir şeyde yoktur. Geriye kalan esas itibariyle aile dışı yaşlı kuşakla olan ilişkileridir ki bu herhalde yoktur. Tabi ayda yılda bir görüp saçını okşamayı ve en iyi ihtimalle adını hatırlamayı ilişki saymazsak. (Bur da büyükler arsındaki ilişkileri bu bakımdan ele almaya hiç gerek yoktur.) Bir karsılaştırma yapmak gerekirse E ile Sv arasındaki ilişki veya S ile G arasındaki ilişki ile S ile T arasındaki ilişki düşünülebilir. İkincisi çok daha fazla okul yaşamının damgasını taşıyor. Ki bu çocukların durumu her hal de diğerlerininkinden çok daha iyidir. Kültürel faaliyetler ve anadili öğretmenleri ile olan ilişkilerin etkisinin ise çok cılız kalacağı ve kaldığı söylenebilir herhalde.