Kuranı anlamanın ön koşulları vardır. Bunlardan biri de inzalı sırasındaki atmosferin bir parçasını oluşturan Hıristiyanlığı tanımaktır. Örneğin ‘kulhuvallahu ehed’ süresini teselsülü (üçlemeyi) bilmeden anlamak olanaksızdır. ‘De ki: o bir olan Allah’tır. Doğmamış ve doğurmamıştır O samed olan Allah’tır. Ve hiç kimsenin ona gücü yetmedi’ Hıristiyanlığın baba- oğul- Allah üçgeni bilinmeyince yukarda söylenenleri anlamak olanaksızdır.
Bir ilginç nokta: Bizim öğrendiğimiz haliyle İslamiyet, Hıristiyanlığa değil de putperestliğe alternatif olarak doğmuştur. Halbuki, belki esası Hıristiyanlığa alternatif olmaktır. Daha doğrusu; galiba Hıristiyanlığa alternatif olabilmek için, putperestliğin başa alınması ile (Arap birliğinin ve atılımının sağlanması için ) doğmuştur. ( bunun böyle görünmesinde bir etken de İslam tarihçilerinin olayı aktarışları olsa gerek,)
Çünkü; put perestlikle tartışmak genellikle tüm zayıflığına karşın teselsül ile tartışmaktan daha kolay görünüyor. Öte yandan İslam daha doğuşundan bir semavi din olan Hıristiyanlığa kendini vaftiz ettirdi. Tüm insanlığa seslenişinde olduğu gibi burada da, bir yanı yenilikçi ise diğer yanı uzlaşmacı işbirlikçilik idi. Köleler, kadınlar ve belki başka konularda da durum böyleydi.
Doğu Akdeniz kıyıları (kutsal topraklar) Mısır – Yunan üçgeni üç kıtayı birbirine başlayan üçgenin merkezini kutsal topraklar oluşturuyordu herhalde. O zamanın ticari yollarının kesişme noktası olan bölgenin aynı zamanda kültürel etkileşiminde de bir üçlü nokta oluşturduğu göz önünde bulundurulursa herhalde, bezirgan Muhammedin Arap enternasyonal uzlaşmacı yenilikçiliğinin anlaşılması kolaylaşır.
Bir ayrıntı: Bugün Türk egemen sınıflarının sabah akşam kalkıp Anadolu’nun Asya ile Avrupa arasında bir köprü oluşturduğunu söylemesine rağmen Türkler tarihte hiçbir zaman bu rolü oynamamışlardır. Bunu daha çok Yunanlar ve belki bir ölçüye kadar İspanyollar oynadılar. Bugünde Beyrut’tan çıkarılan Arafat Türkiye’ye değil Yunanistan’a gidiyor. Osmanlılar doğu-İslam kültürünün Avrupa’ya taşıyıcılığını değil, işgal, istila ve talanın taşıyıcılığını yaptılar. Bugün işte tam tersine batı uygarlığının değil batı talancılığının taşıyıcılığını yapmaya soyunuyorlar. Belki bir ölçüde Osmanlılar öncesinde Anadolu’nun güney ve batı kıyıları bu işleri görüyordu. Ama ‘Türklerin Anadolu’yu zaptı’ ile bu işlevde son buldu herhalde.
İslam’ın,Ortadoğu tarih ve kültürünün bir parçası olarak incelemenin bir çok bakımından yararı olacağı bellidir. Yalnız toplumlarımızın yapısının anlaşılması bakımından değil ayrıca günceldir de. Bu noktada doktoru okumak gerekir.Okumak, düşünmek, izlemek ve araştırmak! İşe yarayabilecek bilgilere ulaşabilmek ancak böylece olanaklıdır. Ve bunların hemen hepsi olanaklıdır. İzlemekte bazı sınırlamalar ve düşünmeyi güçleştiren bazı içsel sorunlar hariç tutulursa. Bu, uzun vadeli ve sistematik bir çabayı gerektirir. Bu bakımdan koşullar hiç bir yerden geri kalmaz. Ve yeterinden fazlası vardır.
Kalifikasyon bakımından, uygulama yetersizlikleri bir yana bırakılırsa esas itibariyle tüm koşulları vardır. Kısa, orta ve uzun vadeli. Hatta bazı bakımlardan üstün olduğu bile söylenebilir.
Etkinlik bakımından, yapılabilecek bir çok şey olduğu halde, özellikle ilişki siteminin çarpıklıkları çok güçleştirmektedir. Uygun düzenlenmiş bir ilişki sistematiğinde yapılması gerekli ve olanaklı birçok şey yapılabilir.
Teknik bakımından, tümüyle olmazsa bile önemli ölçüde giderilebilecek bazı sakıncalarıolduğu söylenilebilir. Buna karşılık bir çok avantajı da vardır.
İşte tasarlanmış çabaların gereği olarak, ister geçici bir dönem için, oldukça uygun koşulları var. Doğal olarak hiç için daha uygun ve de teşvik edici. Halbuki bu teşvik rehberlik ve çaba ile kolayca başka bir teşvike dönüştürülebilir.